Baskının Erittiği Sınırlar: Ege'deki Efeler ve Zeybeklerin Toplumsal Cinsiyet Kodlarını Yıkan Mirası
Merhaba kıymetli okuyucu.
Ege coğrafyasının dağlarında yankılanan zeybek havaları ve cüretkâr adımları, sadece bir isyan ve kahramanlık öyküsü değil; aynı zamanda geleneksel toplumun katı toplumsal cinsiyet sınırlarının, direniş ve dayanışma ihtiyacı karşısında nasıl eriyip esneyebileceğinin nadir bir sosyal tarih kaydıdır. Bu toprakların figürleri olan Efeler ve Zeybekler, modernleşme öncesinde dahi, kadınların kamusal alandaki rollerini yeniden tanımlayan sıra dışı bir kültürel miras yaratmışlardır. Bu makale, Zeybeklik kültürünün geleneksel cinsiyet kalıplarını nasıl esnettiğini, bilimsel veriler ve çarpıcı tarihi figürler ışığında inceliyor ve Efe ve Zeybek kadınların toplumsal cinsiyet rollerine getirdiği istisnai durumu analiz ediyor.
Zeybekliğin Toplumsal Anatomisi: Kriz ve Eşitlikçi Mikro-Toplumun Doğuşu
Zeybeklik kurumu, 17. yüzyıldan itibaren Ege Bölgesi'ndeki idari boşluk, feodal baskı ve merkezi otoritenin zayıflamasına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu yapı, çoğunlukla adil bir düzeni ve köylü haklarını korumayı amaçlayan bir tür sosyal eşkıyalık hareketi olarak tanımlanır. Ancak hareketin sürdürülebilirliği, dağdaki efenin yalnızca silahlı gücüne değil, aynı zamanda köylerdeki geniş bir sivil destek ağına, yani "yatak" örgütüne bağlıydı.
Lojistik Eşitlik ve Ev Alanının Dönüşümü
Sosyal tarih perspektifinden bakıldığında, Zeybeklik, hayatta kalma ve direnişin, bireylerin geleneksel cinsiyet rollerinden daha üstün tutulduğu bir mikro-toplum yaratmıştır. Direnişin lojistik omurgasını oluşturan yatak sistemi içerisinde, kadınların üstlendiği roller, basit bir ev hizmetinin ötesine geçmiştir.
- Hayati Görevler: Gıda tedariki, istihbarat aktarımı, yaralıların bakımı ve silahların gizlenmesi gibi hayati görevler, toplumsal cinsiyet ayrımı gözetmeksizin yerine getirilmiştir.
- Alan Kırılması: Bu eylemler, geleneksel olarak kadınlara ait kabul edilen evin özel alanını, direnişin kamusal ve erkeklikle özdeşleşen alanıyla entegre etmiştir. Kadınlar, evlerini birer sığınak, revir ve haber merkezi haline getirerek, rollerin sınırlarını fiilen ortadan kaldırmıştır. Bu durum, Zeybeklik kültüründe kadınların pasif değil, aktif birer lojistik savaşçı olduğunu gösterir.
"Kutsal Koruma" Etiği ve Toplumsal Sözleşme
Zeybeklik etiği üzerine yapılan akademik araştırmalar, efelerin toplumsal kimliğinin önemli bir parçası olan "namus" kavramının, özellikle köylü kadınları sömürücü ağalara ve devlet baskısına karşı koruma sorumluluğunu içerdiğini belirtir. Bu koruyucu rolün birincil amacı kadınları edilgen kılsa da Zeybeklik hareketini bölgedeki diğer eşkıyalık türlerinden ayıran ve onlara halk desteği sağlayan temel bir sosyal sözleşme oluşturmuştur.
Bu koruma etiği, kadınların direniş hareketine duyduğu güveni artırmış ve onların yatak örgütlenmesine daha aktif katılımını teşvik etmiştir. Zira efenin adaleti, kadın onurunu da kapsayan bütünsel bir düzen vaadi taşıyordu.
Cephede Komutan: Kadın Efe Fenomeni ve Otoritenin Yeniden Tanımı
Kadınların rolü destekleyici ağla sınırlı kalmamış; Birinci Dünya Savaşı sonrası Millî Mücadele döneminde, kadınlar bizzat silahlanarak ve en üst rütbelerde yer alarak bu kültürel esnekliği zirveye taşımışlardır. Bu dönem, Millî Mücadele kadın kahramanlarının ortaya çıktığı ve toplumsal cinsiyetin yüksek kriz dönemlerinde nasıl yeniden yapılandığını gösteren kritik bir dönemeçtir.
Emir Ayşe Efe: Unvanın Cinsiyeti Aşması
Aydın ve çevresindeki Yunan işgaline karşı kurulan Kuvâ-yi Milliye saflarında çarpışan İmamköylü Çete Emir Ayşe Efe, erkek egemen bir direniş hiyerarşisinde kendine "Efe" unvanını alarak bir istisna yaratmıştır. Efe unvanı, geleneksel olarak sadece erkeklere verilen yüksek askeri ve toplumsal otoriteyi temsil eder. Bir kadının bu unvanı taşıyabilmesi, yetenek, cesaret ve halkın kabulünün, katı cinsiyetçi normların önüne geçtiğini kanıtlar. Bu durum, Efe ve Zeybek kadınların toplumsal cinsiyet rollerine getirdiği en radikal kırılmadır. Ayşe Efe'nin öyküsü, kadınların askeri alanda da liderlik yapabileceği algısının, geleneksel Ege kültüründe dahi bir karşılık bulduğunu göstermektedir.
Kara Fatma: Kurumsal Tanınırlık ve Askeri Hiyerarşiyle Mücadele
Erzurum'dan gelerek Batı Cephesi'nde 700 kişilik bir birliğe komutanlık eden Kara Fatma (Fatma Seher Erden), yalnızca savaşmakla kalmamış, aynı zamanda TBMM tarafından resmi olarak Üsteğmen rütbesi ile taltif edilmiştir.
Bu kurumsal tanınırlık, olayın yerel bir direnişten ulusal bir boyuta taşındığını gösterir. Geleneksel askeri hiyerarşinin bile, kadınların gösterdiği liderlik, stratejik zekâ ve askeri cesareti resmen tasdik etmek zorunda kalması, modernleşme öncesi bir toplum için kamusal alanda otorite açısından devrim niteliğinde bir kırılmadır. Kara Fatma, maaşını dahi Kızılay'a bağışlayarak bu rolünün kişisel çıkar değil, milli dava uğruna olduğunu kanıtlamıştır.
Gördesli Makbule: Sembolik Eşitlik ve Savaşçı Kimliği
Eşi Halil Efe ile birlikte öncü birliklerde savaşan Gördesli Makbule Hanım’ın hikâyesi ise, fedakârlığın ve eşit savaşçılığın simgesidir. Makbule'nin erkek kıyafeti (zeybek kıyafeti) giyerek, at sırtında cephede yer alması ve çarpışmalarda şehit düşmesi, direnişin kadınlara atfettiği rolün basit bir destekçilikten, mutlak bir cephe savaşçılığına terfi ettiğini gösterir.
Erkek kıyafeti giymeleri, sadece pratik (hareket kolaylığı) değil, aynı zamanda sembolik bir anlam taşır: Kendini erkeklerle eşit bir savaşçı olarak konumlandırma ve kamusal alanda otoriteyi temsil etme.
Toplumsal Cinsiyetin Esnekliği: Tarihin "Liminalite" Penceresi ve Teorik Analiz
Bu olağanüstü kadın figürler, toplumsal cinsiyet çalışmalarının "direniş ve kriz dönemleri" başlığı altında incelenmesi gereken önemli bir vaka sunar. Bu dönemler, antropolog Victor Turner'ın teorize ettiği 'liminalite' (eşiksellik) durumuna karşılık gelir.
Liminalite ve Rollerin Askıya Alınması:
- Tanım: Kriz anlarında, toplumsal yapı, normların geçici olarak askıya alınabileceği bir 'eşiksellik' durumuna girer. Bu eşiksellik hali, toplumun yeniden yapılanma ihtiyacı nedeniyle, kadınların geleneksel olarak yasaklanmış kamusal alana ve güç pozisyonlarına geçiş yapmasını meşrulaştırır.
- Uygulama: Ege'deki bu tarihi süreçte, toplumsal yapının özünde cinsiyetçi olmasına rağmen, yüksek bir varoluşsal tehdit (işgal) altında, hayatta kalma hedefine ulaşmak için en yetkin bireyleri kullanma mekanizması devreye girmiştir. Cinsiyet, yetkinliğin önüne geçememiştir.
- Sonuç: Bu geçici rol değişimleri, savaş sona erdikten sonra çoğu zaman tersine dönse (kadınlar evlerine geri dönse) bile, tarihe, geleneksel cinsiyet rollerinin sabit ve değişmez olmadığının kanıtlarını kaydetmiştir. Bu, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tarihi açısından önemli bir dipnottur.
Miras ve Güncel Yansımalar: Tarihin Görünmez Kahramanları
Bu Efe ve Zeybek kadınların toplumsal cinsiyet rollerine getirdiği dönüşüm, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine de dolaylı yoldan hizmet etmiştir. Cephede yetkinliği kanıtlanmış kadın figürlerin varlığı, Cumhuriyet'in kadınlara yönelik reformlarını (seçme ve seçilme hakkı gibi) toplumsal zeminde meşrulaştıran önemli bir argüman oluşturmuştur.
Bu tarihin görünmez kahramanları, Ege’nin kültürel kimliğinde derin izler bırakmıştır. Onların cesaret ve liderliği, sadece bir ulusun kurtuluşuna katkı sunmakla kalmamış, aynı zamanda Anadolu'nun sosyal tarihine de hayatta kalma etiğinin geleneksel kuralları yendiği bir dönemin silinmez izini bırakmıştır. Zeybeklerin dağları, böylece sadece bir direniş alanı değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet devriminin sessizce gerçekleştiği eşsiz bir tarih sahnesi olmuştur.
Soru: Efe ve Zeybek kadınların toplumsal cinsiyet rollerini dönüştüren bu tarihi mirası, günümüz toplumsal cinsiyet tartışmaları ışığında nasıl değerlendirebiliriz?
Saygılarımla.
İbrahim AVCI